Alevilikte Müsahiplik
ALEVİLİKTE MUSAHİP KARDEŞLİĞİ
Seçiciden seç olursa gaziler
Bizi Hak’tan başka kimse seçemez
Bahalı olur hazine kumaşı
Değme arif sinde sarıp biçemez
Bahası çok olur kıymetli taşın
Ağrısı çok olur sevdalı başın
Kılavuzu olmayınca bir kuşun
Kanatları pervaz vurup uçamaz
Dört musahip bir araya gelmezse
İkrar verip ikrarında durmazsa
Ali Muhammet kavline girmezse
Bu yolda serden baştan geçemez
Yine gerçek sürer süreğin hasın
Vurun sın tariği silinsin pasın
Üstünde Ağu var altında bal tasın
Merdan yurduna oturmayan içemez
Şah Hatay, im küfrü iman eyleyen
Eyüp gibi her yaraya doymayan
Hakkı kendi özünde mevcut bilmeyen
Hakikatin kapısını açamaz
Musahip kavramı; insanoğlunun varlığıyla başlayan ve dünya durdukça devam eden, bir sosyal yaşam şeklidir. Ulu Yaradan, âdemoğlunu yarattığı zaman, Cebrail vasıtasıyla, on yedi kişiye kemerbest bağladı. Bu sebeple ilk yaradılışın anısına, Cem Ev’lerimizde bu velilerin anısına, devamlı dua edilir. Bütün peygamberler de kendi zamanlarında da bu ilk yaradılışın ifadesi olarak on yedi veliye daima kemerbest bağlamışlardır. KEMERBEST’in temel dayanağı, “Ledün” ilmiyle ilim öğrenip onu insanoğluna yaymaktır. Musahib’in temel kavramı da dört canın bir araya gelerek, kemerbest bağlaması ve ikrarla bu ilmi öğrenip yaymaya çalışmalarıdır.
(Adem halk edilmezden on dört bin yıl önce, ben ve Ali tek nur idik) (Ya Ali,bana sen Harun’ un Musa’ya olan yakınlığı durumdasın.) Hz. Muhammet.
Tevrat ta eski kayıtlardan biri olan ÇIKIŞ 5. Bap 11 den 17 bab’a kadar CENABI HAKK Musa peygamberle, Harun’un musahip olmasını istemiş, bu istek üzere Hz. Musa ile Hz. Harun musahip kardeş olmuşlardır. Hz. Muhammet Efendimiz de kendi döneminde, “Musa ile Harun nasıl musahip kardeş oldularsa, ben de aynı gidişat üzere Ali ile dünya ahi ret kardeşi oldum” yani musahip kardeş oldum demiştir. Hz. Musa ve Harun, un ikrar verip, musahip olmaları ikrarlı bir dayanışma olduğu için, Museviliği yüceltmiş ve layık olduğu mertebeye ulaştırmıştır. Yine Hz. Davut aynı zamanda oğlu Hz. Süleyman’la aynı ikrara girdi, yani musahip kardeş oldu.
Birlikte Zebur’u halka yaydılar. Onun yüce öğreti olduğunu ispat ettiler. Baba oğul ile nasıl musahip kardeş olurlar diyenler, baba ile kızının nasıl musahip olduklarını iyi düşünsünler. Musahiplik İkrarı’nın temeli; insanların doğru yolda kendi kafasına göre değil, hak ve hakikatin istediği doğrultuda ikrar verip, yolunu sürmesi ve yüceltmesidir. Ve yine, Hz. İsa on iki havarisini, birbiriyle musahip kardeş etti. Bu kardeşlerin ikrar birliği sayesinde Hıristiyanlık yayıldı ve incilin yüceliği anlaşıldı. İşte aynı gidişat üzere, Hz. Muhammet Mustafa Efendimizle Hz. Ali Efendimiz, musahip kardeş oldular. Verdikleri ikrar birliği ile Kuran-ı Kerim’i layık olduğu mertebeye ulaştırdılar. Ehlibeyt’in yok olma pahasına, Kuranı Kerim ve insanlığın yüceliği ortaya çıkarıldı. Masum ve mazlumların sayesinde hakikat anlaşıldı. Dünya durdukça zalimler lanetle, Hüseyin’ler de RAHMETLE ANILACAKLARDIR. Mazlum ve masum olan Hz. Muhammet ve Ehlibeyti sayesinde KUR’AN-I KERİM layık olduğu makama gelmiştir.
Peki, Musahiplik Nedir?
Alevilikte ve bütün bir insanlıkta, iki ailenin maddi, manevi ikrar birliğini sağlayarak, kemerbest bağlamaktır. Birlikte inandıkları Ehlibeyt yolunu yaşayıp, yaşatmak, onun yüce bir yol olduğunu unutturmamak ve ailesine hakikatleri öğretmektır. Bu yolda her türlü zorluğun üstesinden gelmektir. Basit tarifi bu.Ancak Hakikatte ikrarlı musahiplik; yaşandıkça daha iyi anlaşılan, anlamları belirginleşen ve tarifleri daha çok ön plana çıkan, önemli bir kavramdır.
Peygamberimiz Muhammet Mustafa da Mekke, den Medine, ye zorunlu göç ettiği zaman, beraber giden dostları göçmen durumuna düştüler..Muhammed efendimiz de, Medineli, Her bir aile, Mekke, den gelen ailelerle musahip kardeş olsun, dedi. Bu öyle bir kardeşlik olsun ki; birbirinize mirasınız düşsün, dedi. Medineliler de birer aileyi kardeş aldılar. Bu arada, acaba, Hz Muhammed kiminle musahip olur, diye merak ettiler. Bunun üzerine, peygamberimiz de benim dünya ve ahiret kardeşim Hz. Ali’dir dedi. Bu söz üzere, orda ki halk birleşerek, Hz. Muhammet ve Hz. Ali’ye bir ev yaptılar ve kendilerine yer verdiler. İşte daha sonra birileri daha gelip bu evin kenarına ev yapıp avlusunu’ bu eve bağladılar. Daha sonra, gelen ayet üzere Hz. Muhammed avlusun a açılan diğer kapıları kapattı. Sadece Hz. Ali’nin kapısını açık bıraktı. Hz. Nebi,nin mescidi ve kabrinin bulunduğu yer işte bu evdir.
Kur anı Kerimde musahiplikle ilgili ayetler:Ali İmran-103, Sebe-46,Enfal 72,73,74,ve 75 ci ayetler. Nisa 33.Tevbe 100. Hadid 10. ci ayet Hz. Musa’nın Hz. Hızır Aleyhi-selam musahipliği hakkındaki ayetler, El Kehf süresi 60,dan 82. ayete kadar olan ayetlerde bu konudadır.
Musahiplikle ilgili bazı ayetleri yukarıya yazdım, Türkçe meallerini yazmadım. Ancak sizlere ayni ayette iki yazardan örnek vereceğim, takdirini sizlere bırakacağım.
1- KUR’AN in Türkçe meali. çeviren, İsmail Hakkı Baltacı oğlu KEHF süresi, ayet 76.
Musa dedi: < Eğer bir daha sana bir iş için soracak olursam sen de benimle arkadaşlık etme,artık bir diyeceğim kalmaz>
2- KUR’AN in Türkçe meali. Çeviren, Şemseddin Yeşil,KEHF süresi, ayet 76
Musa özür dileyerek:
Su-i edebimden, nakz-ı ahdimden dolayı beni sohbetinden mahrum etme, diye niyazda bulundu. Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam beni refakatine kabul etme, artık bana musahip olma, doğrusu benim tarafımdan itiraz serdedecek bir şey kalmamıştır, dedi.
Sahihi. Buhar i; İslam dininin yayılmasın da en büyük pay musahipliktir, der. Birbiriyle musahip oldular Mekke ve Medine Müslümanları, büyük bir güç haline geldiler. Maddi sorunlar hal olunca bütün güçleri ile İslami yaymaya başladılar. Bunda büyük başarı elde ettiler. İşte günümüzde de Ehlibeyt yoluna inanan canlarda musahip birliğini devam ettirerek, hem Kuran in gereğini yaparlar hem de Ehlibeyt yolunu yüceltiler. İşte bu çark dünya var oldukça devam etmek mecburiyetindedir. Çünkü her zamanın Hüseyinler de bitmez yezitler de bitmez. Hüseyinliliğin yücelmesi İçin de, Musahip birliği şart. Bu ilahi birlikler, Ehli-beytin gerçek nurunu ortaya çıkarırlar. İlahi nur sayesinde, maddi ve manevi güç birliği sağlanır. Bu vesileyle ortaya çıkan ilahi doğrular, kini, nefreti, kıskançlığı, gıybeti ortadan kaldırır. Böylece maddi baskı azalır, manevi değerlerimiz ön plana çıkar. Dünyamız; her zerresiyle koşulsuz cennet olur. Bu sayede her yere sevgi tohumları ekilir. Nasıl ki; Zahiri tohumlar bire 10-20-30-40 ve 50 karşılık verirse sevgiyle ekilen her doğru tohum da bire yüz verir. Bire yüzler, çoğaldıkça hakikatin ne olduğu daha iyi anlaşılır. Yezitlik yok olur. Hüseyinlilik yücelir. Yeter ki gönlümüzde, aklımızda, hareketimizde, ayrık tohumlarını çıkaralım. Gönlümüzü, aklımızı ve vücudumuzu temizleyelim, gerçeklerle yüzleşelim. O zaman asıl dinin yalnız cem, oruç, dua olmadığını, yardımlaşmanın, paylaşmanın, hakça bölüşmenin, sevgide birliğin de şart olduğu ortaya çıkar. Bizlere düşen Aleviliğimizi iyi incelemek iyi anlamaktır. Alevi yaşantısını hayatımıza doğru uygulamak, Erkan-namelerimizi uygulamak, simgelerini çözmek, dört kapı kırk makamı bilinçli bir şekilde yaşamaktır.
Anadolu, da ocak pirleri vasıtasıyla, musahiplik işlenerek günümüze kadar getirilmiştir. Musahiplik de bu pirler sayesinde, zaman- zaman zirveyi durumlar yaşanmıştır. Bu inancı yaşatarak günümüze kadar getiren ocak dedelerinin hatırası önünde saygı ile eğilirim. Günümüzde de bize düşen musahipliği iyi anlamak, onu yaşayıp ve yaşatmaktır. Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin, Ehlibeytin ve Kuranı Kerim’in bizden istediği günün koşul ve şartlarına göre doğrudan yana olmamız doğruları meydana çıkararak, Ehlibeytin yolunu yüceltmektir. Hz. Muhammed Efendimiz “Ehlibeyt yolunu yüceltmek farzdır.” demiştir.
Alevilikte; aklı başında evli kişiler musahip olabilir. Musahip olmak isteyen çiftlerin, kendi konumlarına uygun bir çift bulmaları gereklidir. Bu çiftlerden, dördünün de gönül rızasıyla musahipliği istemesi şarttır. Ancak dört canın kabul etmesi de yeterli değildir. Anlaşan canlar, kendi rehberleri vasıtası ile Pirine ulaşmaları gereklidir. Rehberin önderliği ile pirine gelen canlar, belli bir sınavdan geçirilir. Eğer canlar yeterli görülürse Pir’de, Mürşidine ulaşır ve cem kurulur. Musahiplik cemine yalnız musahip olan ve birbirinden razı olan canlar cem’e alınır. Alevilikte şeriat kapısına göre, Erkâna uygun musahiplik ikrarı bağlanmış olur. Bu dört canın sorumluluğu daha önce musahip olmuş ve onları tanıyan kontrol edebilen canlara emanet edilir. Aralarında herhangi bir anlaşmazlık çıktığı takdirde, musahip canlar kendilerine önder olan canlara, her zaman danışırlar. Onlar sorunu çözemezse, durum rehbere iletilir, rehber vasıtası ile kademe- kademe sorun mürşide kadar gider. Şayet mürşidin çözümünde, herhangi bir tereddüt oluşursa, mürşit tarafından ikrarlıların katılımıyla yapılacak bir cem de müşkül mutlaka hal edilir. Başta dört can, eğer musahipliğe yeterli görülmezse, onlara belli bir zaman verilir. Bu verilen sürelerin sonunda, mutlaka Pir tarafından bu canlar tekrar, tekrar kontrol edilir, sonuçta eğer canlar arasında yeteri kadar uyum yoksa ikrarları bağlanmaz..
İkrarları bağlanan canlara ayrıca önemli bir sorumluluk verilir. Onlarda kendilerinden sonra gelecek bir aşina bulmak zorundadır Aşına çift de peşine tabir edilen, bir çift bulmalıdırlar. Böylece zincirin halkaları devam edip gider. Mürşidin kabiliyetine göre bu sayı artar. Aşina ve peşine adlarından da anlaşılacağı gibi bir sonraki musahip adayları, onlar da musahip olursa, aynı süreç onlar için de devam eder.
DÖRT KAPI KIRK MAKAMA GÖRE MUSAHİPLİK
Musahiplik kuralları ve eğitimi dört kapı kırk makama göre verilir. Alevi şeriatına göre, musahip olmak yolun ilk aşamasıdır. Bu kapının şartları öğretilir, canların birbirini kollaması, koruması, yardımlaşması sağlanır. Birlikte öz veri ile dayanışma kuralları öğretilir. Ehlibeyt sevgisini öğrenmeleri sağlanarak, ibadet şekilleri gösterilir. Şeriat kapısında, başarılı olan canlar, Alevilik teki şeriat, kaide ve kurallar tam ve noksansız, öğretildikten sonra, musahip canların katılacağı bir görgü cemi ile bu canlarımız, yeterli görülürlerse tarikat Musahipliğine yükseltilirler.
Tarikat kapısındaki musahiplik, daha kapsamlı daha çok özveri isteyen bir makamdır... Bu makam dan misal; bir can kendi çocuğuna göstereceği sevgiyi, özveriyi kardeşinin çocuğuna da aynen göstermek durumundadırlar. Her bir hareketlerinde bu tavrı, uygulamalı olarak bir birine yapmak zorundadırlar. Dostluklarında bu tavır görülmelidir. Birbirlerine olan tavırları, Ehlibeyt sevgisi yeterli olan canlar, marifet makamına aday gösterilir. Marifet makamında olan canların tuttuğu bir cem’le canlar rehber eşliğinde cem’e alınır, görgü ve görüşlerine bakılır, mürşidi kâmilin görüşüne göre karar verilir. Cem’e katılan canların rızası şarttır. Çünkü marifet kapısında musahipler, bir can bir öz olmak durumundalar. Marifet kapısında bir can, bir öz olmayan canlar, sırrı hakikat kapısında “ledün” ilmine eremez.
Hakikat kapısında “ledün” ilmine ermeyen canlar, hakikatin esrarını anlayamazlar. Hakikat makamından maksat; dört canın, Ehlibeyt yolunda ve inancındaki ruh birliğini sağlamaktır. Sözün, izin, gözün, aklın, özün, ruhun, sırrın anlamlarını yaşayıp yaşatmak, bu birliğin esrarına ererek İnsani kâmil mertebesine ulaşmaktır. İnsani kâmil olmayan bir insan, Kuramı Kerim’in batini anlamını anlayamaz. Kuranı Kerim’i okur ezberler; Ancak Kuran-ı nahtık mertebesine ulaşamaz.
Bizim yörede yaşanmış bir musahiplik olayından örnek vermek istiyorum: Başta o canların hatırası önünde saygıyla eğilir, bu vesileyle Hakka yürümüş bu canlara tanrıdan rahmet dilerim... Musahip olan canlar, musahipliğin kurallarına uygun yaşamlarına devam ederken, bacılar birer ay arayla doğum yaparlar. Sonra doğum yapan bacı, doğum esnasında hayatını kaybeder. Diğer bacı ortaya bir sedir koyar ve yatağını ortaya serer. İki bebeğe ait beşiklerin, birini bir yanına, diğerini de diğer yanına koyar. Her iki çocuğu da birer memesiyle eşit emzirir. Tabiî ki çocuklar geceleri ağlarlar. Yatağı ayrı olan bey uyanınca; “hanım -hanım! o ağlayan çocuk bizim mi, yoksa onların ki mi?” der. Hanım da her seferinde “Bey yapma ikisi de bizim çocuğumuz. Onların çocuğu diye bir şey yok.” der. Fakat bey’ini bir türlü ikna edemez. Sonunda bir gün “madem sen bu ikiliği bırakmadın ant olsun, bu çocukları büyüttükten sonra, bir çocuk daha doğuracağım ve onu da senin üzerine bırakıp gideceğim.. O zaman bizim ve onların kelimeleri ne anlama gelir, anlarsın.” der. Hakikaten, takriben yedi yıl sonra, bir çocuk doğurur ve doğumda hayatını kaybeder. Bey’i bu çocuğu büyütmek için çok büyük zahmet çeker. Çünkü bundan elli yıl önce, köylerde büyük yokluk vardı. Bu sıkıntıları yaşarken, bu iş benim noksanlığımdan kaynaklandı, diyerek ve ağlayarak olanları anlatırdı. Bunu şunun için yazdım; musahiplik basit bir konu değildir. Musahip olacak canların çok iyi düşünmeleri gerekmektedir. Onun için gelme- gelme, gelenin malı, dönenin canı gider, derler. Bu yolda nice başlar kesilir, hiç hesap soran olmaz. Yazarlarımızın çoğu bu musahiplik konusunu işlerken, musahipliğin çıkış noktasını Arap geleneğinden gelme anlaşmalara bağlamaktadır. Bu asla doğru değildir. Zamanın koşullarına göre, birçok gelenek oluşur ve yine zamanın geleneklerine göre yine birçok gelenek silinir gider.
Kimse işe yaramayan o geleneklerin peşine düşmez. Ancak musahiplik gelenek değil, Tevrat’ın, İncil’in ve Kuran-ı Kerim’in ayetleri ile dinin ve insanlığın olmazsa olmaz kurallarındandır.. Her devirde ve zamanda birlikten güç doğar. O güç ilahiyat sırrını kavrarsa, gerçekler o zaman anlam kazanır. İnsanlığın yoluna ışık olur. Yoksa basit bir geleneğin kime ne faydası olur. Hz. Muhammet Hz. Ali ile neden musahip olur? Ali amcası nın oğlu, Fatma da kızı. Davut Peygamber Süleyman ile neden musahip olur? Netice de Süleyman Davut’ un oğlu. Buradan şu anlaşılıyor ki; insanlığın refahı, dürüstlüğü, sağlıklı yaşaması, takva sahibi olabilmesi ve kâinatın birliği için, birilerinin Allah’a ant ederek, birlikte hareket etmeleri gereklidir. Bugün bazı kuruluşlar, hiç para kazanmadıkları halde, bir sürü risk alarak tabiatı, hayvanları, insanları, her türlü canlı – cansızı korumak için, büyük maddi masraflar yapıyorlar. Peki neden? Nedeni basit. İlahi varlık, zarar verenlere karşı daima akli selim i hâkim kılmıştır. Onun için yanlış kabul edilemez, ama doğrular baş tacı edilir. İşte baba oğul, baba kız, kardeşin kardeşle musahip olması, Cenabı Hakkın bizden istediği bir güzelliktir. Bir birliği, sadece basit kurallara bağlamak, “yok efendim kızıyla, oğluyla insan musahip olamaz” diyenler, dört kapı kırk makamın, ne anlama geldiğini bilmemektedirler. Şu Ata, sözüne göre düşünelim: İki gönül bir olursa, ağı çeker ağ üstüne, dört gönül bir olursa dağı çeker dağ üstüne.
Musahip kavramının derinliklerine ulaşmayan insanlar, basit kavramlara takılmış gelenekten öteye gidemeyen zavallılardır. Hz. Musa bir gün, bir mecliste konuşma yapar. Orada bulunanlardan biri “Ya Musa! Dünya’da sizden daha akıllı bir insan var mı?” der. Hz Musa bir an boş bulunur “yok!” der. Fakat sonradan “ya varsa” deyip mahcup olur. O gece rüyasında, Cenabı-ı Hak ona; “ Ya Musa! denizin öbür ucunda senden daha akıllı bir kulum var.” der. Hz. Musa “Ya Rab ! bana müsaade ver! gidip onunla musahip olayım” der. Cenabı Hak da “ Ya Musa! önce Refik sonra Tarik” der. Hz. Musa uyanır, önce kendi genç güzel refikasını, tarike yani yola hazırlar. Bir balık pişirir, yanına azık olarak alır ve yola devam ederler. Uzun yolculuktan sonra, yolda deniz kenarında dinlenirler. Balık canlanarak suya girer ve kaybolur. Tekrar yola devam ederler, Hz. Musa yorgunluk hisseder. Refikasına “Getir balığı yiyelim.” der. Refika “Ya Musa! ben unuttum., sana söylemeyi. Deniz kenarında mola verdiğimiz yerde, balık canlanarak suda kayboldu.” der. Hz. Musa “İşte bizim aradığımız Hz. Hızır orada” deyip geri dönerler ve hakikatten aradıkları Hızır’ı orada bulurlar. Musa “Ya Hızır! ben sizinle musahip kardeş olmak istiyorum.” der. Hz. Hızır’da “Sana Tevrat yeter. Sende Peygamberlik damarı var, sen “Ledün” ilmini bilmediğinden benim yaptıklarıma tahammül edemezsin. Onun için de benimle musahip olamazsın.”der. Fakat Hz. Musa inşallah sabredenlerden olurum. Der ve arkadaşlıkları başlar. Arkadaşlıkları boyunca üç önemli olay yaşanır. Üçünde de Hz. Musa dayanamayıp soru sorar ve musahip olamadan arkadaşlıkları sona erer. Hz. Musa ile Hz. Hızır arasında geçen bu olaylar ve Hz. Musa’nın Hızır ile tanışmadan önce gördüğü rüya tamamen “Ledün” ilmi ile izah edilebilecek olaylardır. Kesinlikle basit anlamda düşünmemelidir. Tamamın Kuran’ın Bâtıni anlatımıdır. İşte yukarıdaki bahsedilen konudan anlaşılacağı üzere, musahipliğin bir zahiri (basit) anlamı var. Bir de Bâtıni (öz) anlamı var. Kişiler olgunlaştıkça, ancak gerçek anlamda, Cenabı Hakk’ın, birliğiyle kurulan ikrarlı musahipliği anlamış olurlar. Yoksa taklitle ikrar verilmez, yol sürülmez ve taklitle arzu edilen hedefe ulaşılmaz.
Hatayı hal çağında,
Hak gönül alçağın da.
Yüz bin Kâbe yapmaktır
Bir gönül al çağında.
Dört canın musahip birliği, eğer birbirinin gönül birliğine ulaşırlarsa, o zaman kendi aralarındaki ikiliği kaldırmış olurlar. İkilik kalktığı zaman, canlar birbirinin gönlünü almış olurlar.
Tabiidir ki, İlahiyat makamında birlik en üst düzeyde, İslami anlamak, uygulamak, insan olarak yaratanın bizlerden, istekleri nelerdir? Bizlerin yaratana karşı sorumluluklarımız nelerdir? iyi bilmemiz gereklidir. Bir ana babanın, günün koşullarına göre, çocukların da mutlaka istekleri, beklentileri var. Bu isteklerini, sözlü - yazılı görsel ve beden dili ile ifade ederler. Ulu yaratanın da kullarından istekleri, beklentileri vardır. Allah bizden isteklerini, Nebiler, veliler kendi sırrına eren ermişler ve iyi kulları vasıtasıyla ulaştırmıştır. Verilen mesajları, doğru algılayıp uygulayan da olmuş, mesajın ne anlama geldiğini anlamayan ve kendi anlayışına göre yorumlayan da olmuştur. Ancak bir mücevheri kantarla tartmak olmaz. Hassas tartıya ihtiyaç vardır. Ehlibeyt yolunun tartısı, ancak nizam terazisi ile olur.
YAZANLAR
ALİ KAPLAN – SÜLEYMAN METİN
Kategoriler
- Alevilik
- Alevilite Hakikat
- Alevilikte Sakal
- Alevilikte Müsahiplik
- Anadolu Alevi - Bektaşi Erkan-Namezi
- Aleviliğin Tanımı ve Alevilerin yaşadığı Zorluklar
- Alevi Kızılbaş Olmak
- Anadolu Aleviliğinde Dört Kapı Kırk Makam
- Alevilikte Nevruz
- Muharrem Ayı ve Aşure
- Son Veda Haccı
- On İki İmamlar ve Ehlibeyt
- Teberra- Tevella ve Töbe
- Alevilikte Yol'a Alma ( Tarikata Alma Erkanı)
- Alevilikte Oruç
- Alevilikte Abdest
- Alevilikte Dua
- Hızır - İlyas
- İslamiyet'te Semah
- Alevilikte Evlilik ve Nikah
- Hızır -İlyas
- Alevilikte Musahip Kardeşliği
- Saz ve Ozanlar
- Alevilik İnancında Kadının Yeri
- Sünnet ve Kirvelik
- Kadir Gecesi
- Ulu Ozanlar ve Deyişler
- HZ. Ali'ye Övgüler
- Hz.Ali Evlatları 17 kemerbest 14 Masum-u Pak,
- Kerbela Şehitleri,Allah'ın 99 İsmi